Blog

Modern insanın tatil anlayışı “atıl kalma” demektir yani işlevsiz kalmak. Arapça bir kelime olmasına rağmen ilginçtir ne Kur’an’da ne de sünnette tatil kelimesi hiç yer almaz. Modern insana seçenek sunulsa eminim 356 günün tamamını tatil olarak geçirmek ister yani atıl olarak yaşamak ve her daim iş yapmadan, bir şey üretmeden bir ömür geçirmek.

Düşünün organlarımız tatil yapacağım dese ne olurdu? Biz buna ölüm diyoruz.

Aynı şekilde dünya ben tatil yapacağım dese ne olurdu? Bunun adına da kıyamet diyoruz.

Modern akıl hemen her şeyde olduğu gibi tatil kavramı üzerinde de manipülasyon yaparak, tatili zevk-ü sefaya dönüştürme, her türlü işten elini eteğini çekerek yan gelip yatma anlamını veriyor. Tatilin içerik olarak ne olduğuna geçmeden önce bizim inanç yapımızın da bir tatil anlayışı olduğunu hatırlatmak isterim. Bizim inanç yapımızda tatil bir tebdildir yani değişim; bir işten yorulunca başka bir işle uğraşarak dinlenme anlamına gelir.  Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim öyle buyurmuyor mu? "Bir işten boşalınca, yeni bir işe giriş ve sadece Rabbine yönel." (94/7-8) Ayet çok açık; bir işten yorulduğunda yan gel yat veya bir işten yorulduğunda boş boş zaman geçir demiyor.

Kur’an’da şafak vaktine (İnşikak Suresi), geceye (Leyl Suresi), kuşluk vaktine (Duha Suresi), zamana (Asr Suresi) ve daha pek çok yerde zamanın hemen her versiyonuna yemin edilmiştir. Eğer Allah bir şeye yemine ediyorsa, insanoğlu o şeyi çoğu kez ihmal ediyordur. Aslında zamanın ayrı ayrı dilimlerine yapılan her bir yemin, hayatın geneline yapılan bir yemindir. Yani bir neyi; “Ey insan sabaha yemin ettim duymadın. Sen güneşin üzerine doğacakken güneş senin üzerine doğdu. Yani öldürdün zamanı. Kuşluk vaktine yemin ettim, geceye yemin ettim, tüm yaşadığın zamanı şahit göstererek yemin ettim ama sen anlamadın, duymadın çağrımı ve zayi ettim ömrünü.” diye bizi uyarıyor Rabbimiz. Peki, bunun arka planında yatan esas etken nedir? Neden insan bu kadar çağrıyı duymaz ve zamanını zayi eder? İnsanın en çok zayi ettiği şeyleri bir düşünün. İnsan fıtri olarak en çok neye sahip olduğunu düşünüyorsa, en çok onu ihmal etme eğilimindedir (sağlığı gibi, ailesi gibi). İşte bu nedenle zamanının çok olduğunu düşünen insan, yapması gereken sorumlulukları ve hayırları hep yarınlara erteleme eğilimindedir. İşte tamda burada herkes “Bu zamana kadar nice yarınlar geçirdim ve bu geçirdiğim yarınlarda hangi sorumluluklarımı yerine getirdim ve hangi hayırlı ameller işledim ki yarın hangi hayırlı amelleri işleyeceğim?” diye kendine sormalıdır.

Zamanı israf edenler aslında hayatı ıskalayanlar, hayatı israf edenlerdir. Kur’an’ı Kerime göre bu tip insanlar hüsrandadır, ziyandadır. “Asra (zamana) yemin olsun ki,  insan mutlaka ziyandadır.” (103/1-2) Ayetinde beyan edildiği gibi.

Aklıma her geldiğinde tebessümle karışık irkildiğim ironik bir fıkrada Cebrail (as) 90 yıl yaşamış birinin canını almak için yanına gelir ve ona canını alacağını, vadesinin dolduğunu söyler.

Adam: “Mümkün değil.” der.

Cebrail (as): “Neden?” diye sorar.

Adam: “Ben zaten hiç yaşamadım ki!” diye cevap verir.

Onca yıl yaşamasına rağmen zamanının hakkını ver(e)meyen birinin ibretlik bir cevabıdır bu.

Peki, o halde şu an binlerce öğrenci, yaşadıkları biz zaman dilimi olan tatilde nelerden uzak durmalı ve neler yapmalı?

Uzak durulması ve yapılmaması gerekenler kısaca:

  • Gece geç yatıp sabah geç kalkılmamalı.
  • Tatildeyim diyerek televizyon ve internette sınırsız zaman geçirmemeli.
  • Yarıyılda sıkıldım diyerek kitaplardan uzak durulmamalı.
  • Bütün gün yan gelip yatıp, hemen hemen bütün iş ve güçlerden el etek çekilmemeli…

Peki, ya yapılması gerekenler?

  • Herkesin önceliği bir diğerinden farklı olabileceği için öncelikler tespit edilerek, tatil müddetince kişisel gelişime yatırım yapılmalı.  Bu kimine göre ders tekrarı, kimine göre yabancı dil eğitimi, kimine göre bir enstrüman çalmayı öğrenme, kimine göre bilmediği bir sureyi ezberleme, kimine göre hepsi veya daha farklı etkinlikler olabilir.
  • Herkesin önceliği farklı olsa da muhakkak gündelik kitap okuma yapılmalı (  Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi:  “Şimdi oku kabirde okuyamasın.”)
  • Her gün azda olsa fiziksel aktivitelerde bulunulmalı.

Kısaca Mevlana’nın tabiri ile herkes mesul olduğuyla meşgul olmalı. 

@drktastan

ayşenur erdem (25.06.2019)

Elimizdekinin kıymetini elimizden gitmeden bilebilsek, bu sağlık olsun, boş vakit olsun veyahutta verilen tüm nimetler olsun bir bilebilsek aslında tatil kelimesini lügatimizden şıkarırdık. insan hiş ölmeyecekmiş , hep bu yaşta bu sağlıkta bu güşte olacakmış sanki o mahkeme i Kübra hiş gelmeyecekmiş gibi yaşadığı-yaşadığımız işin , ölüm hakikatini aklımızda tutmak yerine unutmayı seştiğimiz işin sadece tatilde değil siğer vakitlerdede büyük bir gaflete düşüp hayatımızı heba ediyoruz faidesiz boş geşiriyoruz farkında değiliz. Oysa niyqzı mısrinin dedği gibi“Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere, Can yatar gafil, binası oldu viran bihaber hakikatini anlasa idik şok ağlar az güler canla başla hakikatlere sarılır ve ömür sermayesini en güzel şekliyle sarfetmeye şabalardık.başka bir bakış aşısıyla bakacak olursak toplumda bi söz vardır hiş ölmeyecek gibi dünyaya yarın ölecek gibi ahirete şalışmak, aslında bu söz hep yanlış anlaşılmıştır, insan her daim elinde olana değil en yakın olana sarılmalı şözümüne bakmalıdır vakti yakın olana bakmalıdır, bi talebe sınava girerken ilk final hangi dersinse önceliği ona şalışmasıdır , aynen öylede yarın hata yarından bile yakın olan ahiret hayatı önceliğimiz olmalı , şayet ahireti önceliğimiz olarak tutarsak dünya hayatıda onunla beraber peşimizden gelecektir.aslında konuşunca destanlar yazacak ilme sahibiz fakat gaflet perdesinin kalınlığı yaşamamıza engel oluyor, bunuda heraldeki yine kendimiz yıkıcqz ve en tesirli darbede ölüm hakikatini sık sık hatırlamak , kefenlendiğimizi kabre konulduğumuzu ve münker ve nekirin sorgu işin geldiğini sık sık tahayyül etmek belki bu biraz olaun bu yaramıza bu hastalığımıza merhem olabilir...

Yorumlarınız bizim için değerlidir !