Köşe Yazılarım

 

İnsan gerçekten ziyan içindedir…

“ ‘Kişilik Tiplerine Göre Stresle Mücadele Etme Yöntemleri’ adlı televizyon konuşmanızın son beş dakikasını dinleye bildim. Belki de soracağım sorunun cevabını o konuşmanın başında anlatmış olabilirsiniz. İnsanların psikolojik durumları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu soruyu genel olarak cevaplarsanız sevinirim.”

Terapinin bittiği ve kalkmak üzere olduğumuz bir anda cevabı bir iki cümleyle geçiştirilemeyecek bir soru sorduğu için şaşırıyorum. Ama mesainin bitmiş olması ve yapmam gereken acil bir işimin olması hasebiyle bir iki cümleyle cevaplamaya niyetleniyorum sorulan soruyu.

“İnsanların ruh yapısı aynen Asr suresinde bizi Yaratanın, bize bildirildiği gibi. Yani çoğumuzun hüsranda/ ziyandayız.”

Tatmin olmadığı belli olan bir ses tonu ile soruyor danışanım:

“Nasıl yani?”

“ ‘Muhakkak ki insanlık hüsrandadır/ziyandadır’ demiyor mu ayeti kerime? İşte aynen öyle, insanoğlunun büyük bir kısmı hüsran, hayal kırıklığı ve sıkıntı içindeler. Bu durumda haliyle zarar hanemize yazıldığı için ziyanda oluyoruz.  Zaten bunu tespit etmek için psikolog-psikiyatrist veya bu konuda uzman olmaya gerek yok sanırım.”

“Peki, ama neden? Global ekonomik krizlerden dolayı mı? Dolar-Euro paritesinde ki dengesizlik, altının fırlaması mı, nedir ana etken? Bence en büyük sıkıntımız ikide bir yaşadığımız küresel krizler.”

“ Bu saydığınız etkenlerin hiç biri tek başına insanı bunalıma sokamaz. Dolar-Euro parite dengesinin bozulmasından daha vahim bir durumla karşı karşıyayız. Ruh-beden paritesinin özellikle beden lehine bozulmasıdır bence asıl sebep. Haz orjinli bir neslin türemiş olması. Bedensel ihtiyaçların abartılarak tatmin edilmeye çalışıldığı, haz adına her şeyin meşrulaştırıldığı ancak ruhsal yapının ihmal edildiği bir denge bozukluğu yaşıyoruz. Fiyatların ön plana çıkarıldığı ama değerlerin bilinmediği paradoksal bir çelişki hali anlayacağınız. Hayatımızın merkezindeki temel ilke “Sahip ol, tüket, yenisine sahip ol” olunca, tüketilmedik değer kalmıyor. Oysa insanın mutluluğu ve huzurunun kaynağı ‘üretmekten’ geçer. Faydalı olmak da diyebiliriz.

İhtiyaç listemizin birden bine çıktığı bir dönemde yaşıyoruz. İnsan ne kadar çok şeye ihtiyaç duyar ve elde etmeye çalışırsa o kadar çok zahmete girmeye katlanmak zorunda olacaktır. Stres çağımızın hastalığı, inkâr edilemez bir gerçek bu. İnsanın ihtiyaçları vardır ve bunları karşılama çabası içerisindedir. Zira karşılanamayan ihtiyaçlar stres olarak adlandırdığımız gerilim haline yol açar. Normal şartlarda bu ihtiyaçlar kolaylıkla karşılanabilecek seviyededir. Ancak Batılı yaşam tarzı konfor adına insanın ihtiyaçlarını gereksiz yere arttırıp karmaşıklaştırmıştır. Ve bu emellere ulaşma sürecinde ortaya çıkan aşırı yıpranma ve bu isteklere kavuşamamanın getirdiği hüsran modern çağın hastalığı olarak tabir edilen ruh hastalıklarının başlıca nedendir.

Peki, Yüce Rabbimiz ‘Kaldıramayacağınız şeyi size yüklemeyiz’ diye buyurduğu hâlde hayatın getirdikleri nasıl oluyor da altından kalkamayacağımız ağır yüklere dönüşüveriyor?

Fareler üzerinde yapılan bir araştırmada küçük engelleri kolayca aştıkları, orta derecedeki engelleri aşmak için çaba sarf ettikleri, bununla birlikte çok yüksek engellerle karşı karşıya kaldıklarında onları aşmak için çaba bile sarf etmeyip depresif tepkiler verdikleri gözlemlenmiştir. Bu mekanizma insan içinde geçerlidir. Yük kaldırılabilecek safhada iken beyin onu kaldırmak için uğraşır ancak ne zaman ki yük, fazlasıyla ağırlaşırsa beyin onu kaldıramayacağını ön görür, kaldırmayı denemez bile.

Birkaç yıl önce UNICEF tarafından yapılan bir araştırmada dünyanın en mutlu insanlarının Kuzey Afrika ekseninde yaşadığı ortaya çıkmıştı. Dünya gelirlerinden aldıkları pay en altlarda olmalarına rağmen dünyanın en mutlu insanları idiler. Günümüzde etkisini tüm dünyada hissettiren global krizin Kuzey Afrika ülkelerini etkilememiş olduğu gerçeği de Batı yaşam tarzı ve onun getirdiği ekonomik süreçlerin insanlığa özellikle de bizlere saadet getirmediğinin açık bir göstergesidir.

Yapılan bir diğer çalışmada da intihar girişimlerinin en fazla olduğu ülkelerin ekonomik olarak dünyanın en müreffeh ülkelerinde (İskandinav ülkeleri) olduğunu bizlere göstermektedir.

Sanırım burada şu tespiti yapmak yanlış olmayacaktır. Nasıl ki bedenimizin hastalanmaması için gıdaya ihtiyacı var, aynen onun gibi ruhumuzun da kendi kabilinden gıdaya ihtiyacı var. Biz özellikle ruhi ihtiyaçlarımızı ihmal ettiğimiz için sıkıntılar yaşıyoruz. Terazinin bir kefesi ruh ise diğer kefesi bedendir. Biz bedensel ihtiyaçlarımızı çok abartıp, ruhsal ihtiyaçlarımızı görmezden geldiğimiz için sanırım bu haldeyiz.

“Zamanınızı fazla aldığımız farkındayım ama son olarak bir şey sormak istiyorum, insanoğlunun hüsranda olduğunu ve bunun Kur’an’da ayetle sabit olduğunu söylediniz. Asr suresi dediniz galiba? Peki, o sürede bu hüsrana, ziyana yakalanmamanın çözümünü de yazıyor mu?”

“Elbette. Bakın kâinatın Yaratıcısı ne buyuruyor:

  ‘Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir)’”

@drktastan

Yorumlarınız bizim için değerlidir !