Köşe Yazılarım

Günahın Tarihsel Seyri:

Günah lügatte; cezayı gerektiren amel, dine aykırı iş ve Allah'ın (cc) emirlerine uymayan hareket manasına gelir.

Bakara 30-39. ayetler arasında Âdem-İblis kıssası anlatılır. Âdem’e iradesini keşfetmesi için “şu ağaca yaklaşma” emri verildi. Âdem iradesini yasağı çiğnemeyerek olumlu yoldan keşfedebilirdi. Fakat o iradesini yasağı çiğneyerek olumsuz yoldan keşfetti. Bu ilahi senaryo ile murat edilen Âdem’in günah işlemesi değil, Âdem’in iradesinin farkına varmasıydı.  Yaptığı tercihin yanlış olduğunu anlayan Âdem hatasında ısrar etmeyerek “adam”, olmayı tercih ederken, yaptığı cürümü savunan ve günahında ısrar eden İblis “şeytan” olmayı tercih etti.

Bu kıssada anlatılan ilk günah kavramıyla birlikte verilen mesaj açıktır: Allah (cc) Âdemoğlu’ndan hatasız olmasını ve günah işlememesini beklememektedir ["Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah (cc) Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." (Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533)]. Zira Âdem’in geçici cennetinde bile imtihan ağacı varsa, cennet olmayan dünya hayatı baştan sona imtihan ağacıyla doludur. Bu kıssada:

Âdem; Âdemoğlunu (beşeriyeti),

Yasak ağaç; Allah’ın (cc) insan için çizdiği sınırları,

Şeytan; ayartıcı güdüleri temsil etmektedir.

Kıssanın verdiği müjde ise tevbe kapısının her daim açık olmasıdır. Allah’ın insandan beklediği şey, hatasını itiraf edip affına yönelmesidir. Âdem’i “adam” eden tevbesidir, İblis’i “şeytan” eden tevbe etmemesidir (Bakara-37). Âdem işlediği günahın sorumluluğunu üstlendiği için affa nail olmuş ve yeryüzünün halifesi seçilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, Şeytan günahında ısrar ile İblis olurken, Âdem günahına pişman olarak adam oluyor ve kendisine iradesini kullanacağı bir alan açılıyor. O alanın adı üzerinde yaşadığımız küreyi arz olan dünyadır ve dünya Âdemoğlunun tevbesine karşılık esas yurduna geri dönme fırsatı tanınan bir meydanı imtihandır.

 

İnsana Günah İşleme Kabiliyeti Verilmesinin Hikmeti:

”İnsana neden günah işleme yetisi verilmiştir?” veya “Yeryüzünde günah işleme yeteneğine sahip bir varlık neden yaratılmıştır?” suali hemen her bilinçli insanın aklına farklı zamanlarda da olsa gelmiştir.

Cenabı Hak Hâkim’dir, yani Hikmetli iş yapandır. İnsanın günah işleme kapasitesiyle birlikte yaratılmasında da elbette pek çok hikmetler vardır.

Evet, insan günah işleyebilen bir varlıktır çünkü günahın olmadığı yerde irade, iradenin olmadığı yerde insan, insanın olmadığı yerde de ilahi sıfatların tecellisi olmaz.

İnsan imtihanla sınanmış ve başarılı olması karşılığında da büyük bir mükâfatla müjdelenmiştir. Nasıl ki imtihan edilmemiş bir insana not verilemezse, sınanmamış bir insana da mükâfat verilemez. Günahların tamamı, imtihan sırasında yapılan hatalardır. O hatalar ancak tevbesilgisi ile silinebilir. Kulun Allah’a tevbesi yanlıştan vazgeçip doğruya yönelmesidir.

 

Kur’an’ın Günah Konusundaki Öğretisi:

Kur’an’a göre günah kavramını iki ana başlık altında toplamak mümkündür:

1)   Günaha aldırmamak, günah işlemekten daha büyük bir günahtır.

2)   Hiçbir günah Allah’ın affından daha büyük değildir. Hiç kimse, O’nun affından daha büyük bir günah işlediği duygusuna kapılmamalıdır (Zümer-53).

Bir serçenin gagasındaki çamur, okyanusu ne kadar kirletebilirse, tüm insanlığın günahı Allah’ın rahmet okyanusunu o kadar bile kirletemez. Şu bir gerçektir ki, Yüce Allah’ın rahmeti gazabını kuşatmıştır (Mü’min-3, Şûrâ-25). Peygamberimizin bildirdiğine göre; Allah’ın insana olan şefkati, bir annenin bebeğine olan şefkatiyle kıyaslanamayacak kadar fazladır.

 

Günaha ve günahkâra bakış açısını Risale-i Nur talebelerinden olan Hüsrev abinin yaşadığı bir olayla izah etmeye çalışayım. Risale-i Nurların yasaklı olduğu ve Risale okuyanların vatan hainliği ile suçlandığı dönemlerde Hüsrev abi hapse atılır. Üstadın talebeleri hapsedilmeden önce mahkûmlara vatan hainlerinin geleceği söylenir. Hüsrev abiyi hapishanenin en azılı idam cezası almış insanların koğuşuna koyarlar. Mahkûmlar Hüsrev abiyi vatan haini sandıklarından dolayı ona eza ederler ve ona bir yatak bile vermezler. Hüsrev abi birkaç gün beton zeminde yatar ama halinden hiç de şikâyet etmez. Koğuş ağası kendilerine vatan haini dedikleri bu zatın hal ve hareketlerinden ve simasından hiç de öyle olmadığı kanaatine sahip olur. Hüsrev abinin yanına gider ve “Hoca, sana bir soru soracağım.” der. Hüsrev abi; “buyur.” diye karşılık verir. Koğuş ağası: “Ben 8 kişi öldürdüm; Allah beni affeder mi?” diye sorar. Hüsrev abi: “Sen nerelisin?” der. Koğuş ağası: “Karadenizliyim.” diye cevap verir. Hüsrev abi: “Karadeniz’e bir bardak su döksem taşar mı? “ diye sorar. Mahkûm: “Hayır.” der. Hüsrev abi: “Peki,  Karadeniz’den bir bardak su alsam Karadeniz’den su eksilir mi?” Koğuş ağası: “Tabii ki eksilmez.” der. Hüsrev abi: “Allah’ın rahmeti Karadeniz’den daha fazladır, seni de affeder. Üstelikte şeriki olmadığı için bir başkasına da danışmaz.” diye yanıtlar. Koğuş ağası aldığı bu cevap karşısında çok etkilenir ve koğuşa dönerek: “Beni bile affeden Allah sizi hayli hayli affeder. Kalkın tevbe edin ve Hocanın elini öpün. “ der.

 

Günahın psikolojisi:

Günah, netice itibarı ile zihnî, ruhî ve bedenî bir deformasyondur; Allah’ın insan fıtratı ve kâinata koyduğu kanunlarla bir çelişmedir. Günahın kötü düşünme, inkâr, nifak, vb. psikolojik, kalbî ve zihnî rahatsızlıkları doğurduğu, diğer taraftan da zulüm, haksız davranış, saldırganlık vb. fizikî azgınlık veya taşkınlıklara sebebiyet verdiği bilinmektedir. Bir insanın günah işleyebilmesi için veya yaptığı fiilin günah sayılabilmesi için; akıl baliğ olması, şuurunun yerinde olması, irade yeteneğinin olması, yaptığı eylemin günah olduğunu bilmesi gerekir. Yani günah bilerek ve bilinçli olarak yapılan bir eylemdir. Bilinçle günah kavramlarının yan yana gelmesi her ne kadar tuhaf görünse de işin aslı budur.  Bilinçlinin günahkârlık hali, bu yüzden geçici bir bilinç kaybı olarak değerlendirilmelidir. Peki, bilinçliyse niye günah işliyor? Sorusu akıllara gelebilir. İnsan günah işliyor çünkü güdüleri zaman zaman bilincinden daha aktif hale geliyor. Bir başka ifadeyle, bilinci güdüleri karşısında pasifleşiyor.

İşlediği günahlardan dolayı pişman olan birinin yapması gerekenler; ‘Her günah içinden küfre giden bir yol vardır.’ düsturu ile hareket etmesi, Allahtan içten bir yakarış ve hüzünle affı talep etmesi, bir iyilik yapmak suretiyle o günahını izale etmesi ya da hemen secdeye kapanıp gözyaşlarıyla günahın kirlerinden arınmasına çalışmasıdır. Çünkü “iyilikler kötülükleri giderir, yok eder.” (Hud Suresi-114).

 

Günahların Neticesi:

Said Nursî’ye göre, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, iman nurunu çıkarıncaya kadar katılaştırmaktadır. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır. Koskoca çam ağacının özellikleri çam tohumunda saklıdır. Öyle de günahlar içinde de küfürlerin tohumları saklıdır. Günahta ısrar edilirse oraya küfür tohumu ekilmiş olur. Günaha devam eden kişide alışkanlık başlar ve o günaha karşı ülfet peyda eder. İşlediği günahlar sıradan bir hareket halini alır. Sonra o günahı severek ve isteyerek işlemeye başlar. Zamanla günahın arkasına düşerek geri dönülemeyecek bir yola girer. Günahı günah olarak görmemeye başlar. Sonra o günahın azabı gerektirmediğini temenniye başlar. Bu durum böylece devam ettikçe günahı inkâr eder ve o kimsede küfür tohumu yeşillenir. Bir süre sonra etrafa dal-budak salmaya başlar. Bir gün gelir ki, günah iyice şişer, kalpte imana yer kalmaz. Kalpte küfür yerleşir, iman çıkar. En sonunda kişinin işlediği günahlar azabın ve cehennemin inkârına sebep olur.

 

Asi bir kula ceza olarak, kalbinden Allah'a ve helallerine saygının silinmesi ve Allah'ın hak-hukukunun onun gözünde basitleşmesi yeter. Böyle olunca da, zahiren yaptığı ibadetlerden hiçbir tat, lezzet almaz. Bir hadiste şöyle geçer: Bir gün Hz. Musa (a.s) Rabbiyle münacat etmek için Tur Dağı'na giderken yolda biriyle karşılaşır. Hz. Musa'nın, Rabbiyle görüşmeye gittiğini öğrenen genç adam kendinden emin bir eda ile şöyle der: “Ben Allah'ın asi bir kuluyum. Oysa yaptığım günahlar sonucu yüce Allah beni bu dünyada cezalandırmıyor, azaba tâbi tutmuyor. Bunun nedenini Rabbinden öğrenip, bana da bildirir misin?” Yüce Allah, Hz. Musa ile konuşmasının sonunda o asi kula şöyle demesini emreder: “Git ona söyle ki, ben onu cezaların en kötüsüyle cezalandırmışım ama haberi yok. O bana ibadet ediyor, fakat ibadetinden hiçbir tat ve zevk alamıyor."

 

Ayrıca günah "tahammül edilemeyecek belâya, insanı ölüme kadar sürükleyecek sorunlarla karşılaşmaya ve düşmanları sevindirecek kedere yol açan güçlü sebeplerdendir. Yine günahlar Allah'ın nimetinin zevaline, akıbetinin belâya dönüşmesine ve Allah'ın tüm gazabının celbine en büyük sebeplerdendir. Nitekim İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Nimet bir sınavdır, sıkıntıdır. Eğer şükredersen hazine, yok eğer nankörlük edersen ceza olur (A'lâm'ul-Hidaye, c.4, s.209.)."

 

Kısacası, günahlar nimetlerin yok olup yerine belâların gelmesine yol açar. Kuldan bir nimet ancak bir günahtan dolayı gider ve ona bir belâ ancak bir günah sebebiyle gelir. Nitekim Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her belâ ancak bir günah sebebiyle gelir ve ancak tövbeyle ortadan kalkar." Yüce Allah: "Başınıza hangi musibet gelmişse, o kendi ellerinizin kazandığındandır. Allah çoğunu da affeder. (Şûrâ-30)” buyurmaktadır.

 

Tevbeyi Geciktirmek:

 

Bir veli, otuz senelik terziye sormuş:  "Neden hala tevbe etmiyorsun da, günahlı hayata devam ediyorsun?" "Nasıl olsa” demiş terzi, “can boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var. O zaman tevbe eder, kurtulurum" Allah dostu sormuş: “Sen kaç senedir terzilik yapıyorsun?” “Otuz senedir.” demiş terzi. “Bu kadar zaman içinde en çok elin neye alıştı?” diye sormuş Allah dostu. “Makasla kumaş kesmeye.” diye yanıtlamış terzi. Allah dostu: “Canın boğaza geldiği anda eline bir makas verseler yine kolayca kumaş kesebilir misin?” Omuzlarını silkmiş otuz senelik terzi: “Öylesine korkulu anda kumaşı doğru kesemem ki?” Allah dostu taşı gediğine koymuş: “Peki, otuz senedir yaptığın bir işi doğru yapamıyorsun da, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl yapacaksın o anda?”

 

Günah işlemek kirlenmektir, tevbe ise temizlenmektir. Günahla kirlenen tevbe ile temizlenmelidir. Tevbe edenler Allah’ın muradına uygun hareket etmiş ve O’nun sevgisini kazanmış olur. Ya tevbe etmeyenler ne olur? Elbette zalimlerin ta kendisi olmuş olur (Hucurât-11). Zira günah işlemek kişinin kendine yaptığı bin zulümdür. Böyle yapan, hem ilahi affı, hem de ilahi sevgiyi yitirmiştir. Dahası Allah’ın muradını ve arzusunu da gerçekleştirmemiştir.

 

Tevbe sadece estağfirullah demek değildir. Hakiki tevbe, kötülükten vazgeçmek, günahtan rücu etmek, halini düzeltmek, yanlıştan dolayı pişman olup doğruya yönelmektir. Kur’an’ı Kerim’de “O günahsız kulları sever” anlamına gelen tek bir ayet bile yoktur.

 

“Allah çokça tevbe edenleri sever.” (Bakara-222)

- “İyi ama neden?”

- “Zira Allah tevbenize karşılık vermeyi murad eder?” (Nisa-27)

O tevbe edenleri sever çünkü her tevbe eden onun Tevvâb isminin tecellisi, zatını kullarına gösterme vesilesidir. Tevvâb isminin kuldaki tecellisi tevbedir. Tevbeden söz edilen yerde günah işlemenin mümkün olduğundan söz ediliyor demektir.

 

“Allah onların günahlarını hasenata tebdil eder” (Furkân-70) mealindeki âyet-i kerimeden hareketle, insanın hata veya günahlarından dolayı herhangi bir kul hakkı söz konusu ise, mutlaka karşı taraftan helâllik alması gerekmektedir. İşlenen günah bir ömür boyu hatırlanmalı, günahın verdiği psikolojik sıkıntı ve ıstırap da gönülde daima canlı ve taze olarak hissedilmelidir.

 

İnsan fıtratı itibariyle günahtan bütün bütünhâlî kalamaz; günümüz tabiri ile “ne attan düşmedik yiğit, ne de sürçmedik at yoktur.” yani hata işleyebilir, asıl önemli olan, sürçüp düştükten sonra tekrar ayağa kalkma ve eskisinden daha yüksek bir temkinle yoluna devam edebilme kararlılığını gösterebilmesidir. Zaten insanı meleklerden daha yüksek seviyeye ulaştıracak özelliği de onun bu kararlılığı (tevbe edebilmesi) değil midir?

@drktastan

Yorumlarınız bizim için değerlidir !