Köşe Yazılarım

Çocuklarımızla yaşadığımız çatışmaların temelinde; onlarla yaşadığımız sorunları konuşurken, onlara ne hissettiğimizi değil, ne düşündüğümüzü söylememizin yattığını düşünüyorum. Oysa endişeli ve kaygılı olduğumuz durumlarda hissettiklerimizi onlarla paylaşmak, hem sorunun çözümüne bir katkı sağlayacak, hem de ilişkilerimizin daha kuvvetlenmesine neden olacaktır.

Diyelim ki çocuğunuz akşam eve geç geldi. Ve haliyle merak içindesiniz. Cep telefonundan da ulaşamıyorsunuz. Nasıl olur da geç kaldığını, neden telefonunu açmadığını söyler sinirli bir şekilde tepki gösterebilirsiniz. Oysa bu aktardıklarınız sizin duygularınız değildir. Siz kaygılanmışsınızdır. Onu merak etmişsinizdir. Bütün bu tepkinin yerine ona, onu ne kadar merak ettiğinizi, başına bir şey gelmiş olabileceğine dair üzüldüğünüzü, telefonunun şarjı bittiyse yedek bir batarya taşıması gerektiğini anlatırsanız duygularınızı aktarmış ve beklediğiniz anlayışı görmüş olursunuz.

Çocuklarınıza emir vererek veya düşüncelerinizi kabul ettirmeye çalışarak onlarla sağlıklı bir iletişim yakalamanız mümkün değildir. Her zaman duyguların ön planda tutulması, sağlıklı iletişim için yeter şart olmasa da gerek şarttır.

Bir çocuğun derslerinde başarılı olması, sosyal yaşamda aktif roller üstlenmesi veya özgüvenini elde etmiş bir birey olarak diğer insanlarla iletişim kurması yaşadıklarıyla doğru orantılıdır. Çünkü çocuklar bizzat tecrübe ederek hayatı öğrenebilirler.

Çocuğunuza bir şeyi defalarca söylemek sonuç almayı değil, sonuç almamayı garanti altına alır. Çocuğunuza bir şeyi yapması konusunda defalarca uyarılarda bulunmak sizin kredinizi tüketir ve üstelik çocuğunuzun söz konusu tutumu sergilemesi konusunda onu motive etmiş olmazsınız. Aksine motivasyonunu kırmış olursunuz. Bir atasözümüz vardır: “Az yemek insanı hırsız, çok laf arsız eder” diye. Çalış oğlum, çalış kızım, çalış yavrum, uyarıları zamanla tepki görmeyen bir etki halini alır.

Çocuklar anne ve babalarının atadıkları memurlar değildirler. Çocuğun kendi içinden gelerek bir şeyi yapması ile dışarıdan gelen bir istek doğrultusunda harekete geçmesi arasında fark vardır. Kendi isteğiyle çalışmaya başlayacakken ona çalış demeniz onu artık memur olarak atadığınız anlamına gelir.

Ebeveynler; çocuklarının kendilerinin küçük birer modelleri olmadıklarının ve ayrı birer birey olduklarının bilincinde hareket etmelidirler. Hayata çocuğumuz adına kendi gözlüklerimizden bakmamamız gerekir. Onların kendilerini çok daha iyi tanımalarına yardımcı olmalı, onlara bu anlamda fırsat tanımalı ve kendi geleceklerini inşa etmelerine engel olmamalıyız.

Ebeveynlerin empati kurma becerilerini geliştirmeleri gerekir. Çocuğu öncelikle dinleyerek onun hayata bakış açısını öğrenmeye çalışmak bu anlamda çok önemlidir.

Sokrates’in idam edilmesine karar verilir. Eşi: “Nasıl böyle bir şey yaparlar. Haksızlık bu, sen suçsuzsun” der. Sokrates eşine döner ve şöyle der: “Beni haklı yere öldürseler daha mı iyi olurdu?”

Evet, aynı olaya farklı bakış açısını ile bakmanın güzel bir örneğidir bu…

@drktastan

Yorumlarınız bizim için değerlidir !