Köşe Yazılarım

 

Cemil Meriç hayatın anlamını arayanlar için şöyle diyor: “Nereye gidersen git, bulacağın aydınlık kendi kafanın aydınlığı kadardır.”

Bir saka, (geçmişte su taşıyan insanlara saka denirdi) yolda bir başka sakayla karşılaşıyor ve diyor ki: “Kardeşim, bana bir tas su verir misin? Çok susadım da.” Diğer saka şaşırıyor: “Sende de aynı kırba var, niye kendi kırbandan doldurup içmiyorsun, susuzluğunu gidermiyorsun?”

“Kardeşim sen kendi kırbandan su ver, zira ben kendi suyumdan bıktım.”

Aslında sakanın söylemek istediği: “Ben senden su istiyorum ama asıl derdim seninle konuşmak, sohbet etmek…” O meşhur sözdeki gibi; “Gönül ne çay ister ne çayhane, gönül sohbet ister gerisi bahane...”

Hepimiz konuşmak, anlaşılmak isteriz. Birilerinin varlığımızı fark etmesini ve onaylamasını arzular, bunu iletişim kurarak gerçekleştirmeye çalışırız. Ve bu çaba tüm insanlarda farklı farklı şekillerde tezahür eder.

İnsan, anlam arayan bir varlıktır. Bizleri dünyada biricik kılan, diğer varlıklardan ayıran şey anlam arayan bir varlık oluşumuzdur. Bulduğumuz anlamla dünyayı ışıklandırırız. Eğer o anlamı bulamamışsak, dışarının ışıkları ne kadar parlak olursa olsun, iç dünyamızın kandilleri bir türlü yanmaz, zifiri karanlıklar içerisinde yaşar gideriz. Tabi buna yaşamak denirse…

Hayatı anlamlı kılabilmenin yegâne yolu “niçin var olduğumuz” sorusuna anlamlı bir cevap vermekten geçer. Ve bu soruya cevabı bilim-teknoloji veremez. Çünkü bilim ve teknoloji “niçin”den ziyade “nasıl” sorusu ile ilgilenir. Niçin sorusu teolojinin (dinin) konusudur.

İnsanlar değişik biçimlerde hayatlarına anlam verebilirler. Kimileri bir futbol takımına taraftar olarak, kimileri bir dünya görüşüne mensup olarak, kimileri de mensup oldukları mesleklerinden dolayı hayatlarını anlamlandırmaya çalışırlar. Fakat önemli olan kişinin sadece kendisine veya yakın çevresine değil diğer insanlara yönelik ne gibi olumlu faaliyetler yaptığıdır. Her hangi bir şeye mensubiyet kişiyi belli bir zaman diliminde ve belirli bir süreliğine oyalar, oysa tanımadığı ve bir menfaat beklemeden yaptığı iyilikler hayatını kalıcı olarak anlamlandırabilir. “Bir sümüklü böceğin bile gittiği yolda iz bıraktığı düşünülürse, bir insanın ardından iz bırakmaması hele ki olumlu iz bırakmaması olacak iş değildir.”

Hayatı anlamlı kılmaya çalışanlar gördükleri olumsuzluklar karşısında başkalarına veya karanlığa küfretmek yerine, “Bir mum yakarsam aydınlığa katkım olur” düşüncesi taşıyanlardır.

Neden böyle bir konuyu dile getirme ihtiyacı duydum konusuna gelince; değerlerin yitirildiği ve hayatın maddileştiği bir zaman diliminde anlam üzerine yazı yazmak her zamankinden çok daha anlamlı geldi bana…

@drktastan

Yorumlarınız bizim için değerlidir !